Neydi bizim derdimiz de elimizin hamuruyla ülkücü olmaya aday olduk…? Hayır hayır, olmadık; esasen biz ülkücü doğduk. Ruhumuza işleyen derin hissiyatın gönüllü esiri olduk. Büyüdük… Kimimiz ocaklarda yetişerek..
Neydi bizim derdimiz de elimizin hamuruyla ülkücü olmaya aday olduk…?
Hayır hayır, olmadık; esasen biz ülkücü doğduk. Ruhumuza işleyen derin hissiyatın gönüllü esiri olduk. Büyüdük…
Kimimiz ocaklarda yetişerek gelişti, kimimiz sonrasında eğitti kendini…
Kimi gerçek bir ülkü devinin hayatından esinlendi, kimi araştırarak buldu benliğini.
Çocukken, gençken, ‘hazır ol’ vaziyetinde söylerken İstiklâl Marşı’nı, ta yüreğimizde hissettik dilimizden dökülen muhteşem mısraların ince mânasını…
O devirleri yaşamış gibi kabardı göğsümüz.
Tarih derslerinde, atalarımızın zaferlerine şahit olduk, gurur duyduk. Vay be dedik, işte Türk’ün ordusu.
Bazen Orta Asya’nın bozkırlarında at koştururken doludizgin, bazen Çaldıran’da çarpışırken yağıyla, bazen de İzmir’in kurtuluşunda bayrak sallarken kapıldık o girdaba, bulduk özümüzü…
Dedelerimizin anlattığı Kurtuluş Savaşı hikâyelerini heyecanla dinlerken, âdeta tanık olduk o zorlu mücadeleye… İstiklâl madalyalarını pamuklar içinde sakladık belki…
Çoğumuz vefakâr Türk kadınının cepheye mermi taşıması gayretine hüzünlendik, imrendik, takdir ettik.
Örnek aldık, alınca da elimizin hamuru ile siyasetin içine daldık… Hesapsız, beklentisiz, ama insanüstü bir çabaydı bizimki.
Sokakta, teşkilâtlarda, evlerimizde, yan yana olma arzusuydu vazgeçemediğimiz.
Kimimiz ailesini ihmal etti görev uğruna… Gecelerce evine uğrayamadığı oldu, sofrasına bir tabak koyamadığı oldu…
Kimi işini erteledi, belki de işinden oldu.
En önemlisi, bu uğurda canını fedâ edenler, idam edilenler oldu. Rahmetle…
Vatan için, Bayrak için biz bu taşın altına elimizi değil, yüreğimizi koyduk.
Aslâ yılmayacağız, yıkılmayacağız!
Başaracağız…!
gök girsin kızıl çıksın yıkılmayacağız.